27 Haziran 2012 Çarşamba

Ressam

"Bir zamanlar New York'ta bir ressamla tanışmıştım. Öylesine mutlu görünüyordu ki, sanki hayatında kadın erkek ilişkileri ile ilgili hiç bir pürüz yok gibiydi. Kendisine mutluluğunun sırrını sorduğumda bana söyle cevap verdi.
'Ben resim yaparken, kolum sanki Tanrı'nın buyruğu altına giriyor. Ben, meditatif bir halde tuvalde birşeyler yaratırken, aslında kendi tanrısallığımı ifade ediyorum. Bu beni öylesine doyuruyor ki, başka bir yerde doyum aramama gerek kalmıyor.'

O zaman , bu ressama ciddi şekilde hayranlık duymuştum. Her insan, doğarken, insanlığa mutluluk ve güzellik getirecek bir hediyeyle doğar. Ruh, kendi hediyesini keşfettiği anda, kendi özünü ifade edebilmeye başlar. Tıpkı bu ressamın resim yapması gibi, bir yazarın kitap yazması, ya da usta parmaklara sahip birinin tamiratla uğraşması gibi.. İnsan en çok sevdiği işi yapabiliyorsa, kendi özünden, kendi ruhundan beslenmeye başlıyor. İşte o anda kutsal kaseyi kendi başına, kendi sevgisiyle doldurabilmeye başlıyor.

Kendi özünü, kendi ruhunu tam olarak, korkmadan, çekinmeden ifade edebilen şanslı insanlar, artık başkalarının kendisini severek onay vermesine ihtiyaç duymamaya başlıyor. Sevgiyi ihtiyaçtan değil, sadece bunu paylaşıp büyütebilmek için yaşıyorlar. Böyle insanlar, karşılarına çıkan ilk kişiye, ya da kendilerine çok az sevgi verebilecek birisine kapılmıyorlar. Çanaklarını doldurabilmek uğruna, kendilerine olan saygılarını yitirecek noktaya gelmiyorlar.

Kısacası, illa ki bir ilişki içinde olmaları gerekmediği için, doğru kişiyi seçebilme lüksleri oluyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder